Türkiye’nin Sıfır Emisyon Kronolojisi

Türkiye’nin sıfır emisyona ulaşmak için aldığı önlemler neler?

Türkiye’nin Sıfır Emisyon Kronolojisi

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Özel Raporu bulgularına göre, 1.5°C olarak belirlenen küresel sıcaklık sınırının altında kalabilmek ve iklim değişikliğinin negatif etkilerinden minimum oranda etkilenmemiz için, sera gazı emisyonunu en kısa sürede azaltmamız gerekiyor. Türkiye’de, emisyonların 2030 yılına kadar 2010 yılı seviyesine kıyasla %45 oranında azaltılması ve CO2 emisyonlarının 2050 yılında, toplam sera gazı emisyonlarının ise 2070’de net sıfır seviyesine indirmek için çeşitli uygulamalar hayata geçiriliyor. Düşen teknoloji maliyetleri, sıfır karbon teknolojisi, yeni iş alanlarının yaratılması gibi gelişmeler nedeniyle, özellikle son yıllarda sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik çeşitli senaryolar ülkemizde de uygulanmıştır. Farklı sektörlere ayırarak bunlara kısaca bir göz atalım.

Tarım sektöründeki emisyon oranını azaltmak

Tarım, Türkiye’nin en yoğun iş alanının olduğu sektörlerinden biridir. Birincil tarımın istihdamdaki payı 1990’larda %47 iken 2018’de %19’a düşmüştür. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) istatistiklerine göre tarımsal üretimin toplam üretim içindeki payı 1995 yılında %68 seviyesindeyken 2017’de %53’e gerilemiştir. Buradan da anlıyoruz ki ülkemizdeki tarımsal üretim gerilemiştir. Tarım alanlarının içerisindeki sulanan arazilerin payının artması, iklim değişikliği nedeniyle yağış rejiminde yaşanan değişiklikler büyük oranda kuraklığa neden oluyor. Yıllık ortalama sıcaklık artışıyla, her geçen sene daha da fazla kuraklık yaşanacağı tahmin ediiyor. Bu nedenle tarım alanında karbon emisyonunu azaltacak birtakım uygulamar yapılması gerekiyor. Türkiye’de bu alandaki uygulamaları sıralayacak olursak:

  • Rasyonda yağ katkısı kullanılması.
  • Büyük çiftliklerin kurulması, anaerobik çürütücülerin (hayvan gübresinin çürütülmesinden elde edilen biyogaz) tercih edilmesi.
  • Baklagillerle ürün rotasyonunun (Toprağın verimliliğini ve haşere kontrolünün arttırmak amacıyla yapılan uygulamalar.) yapılması.

Yapı/bina sektöründeki emisyon oranını azaltmak

Bina sektörü, 2017’de Türkiye'deki nihai enerji tüketiminin %32,3'ünü kullanarak, ülkede en fazla enerji harcanan alanlardan biri olmuştur. Bu nedenle bu sektörde enerji verimliliğini sağlamak, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için emisyon oranını azaltacak politikalar uygulamak elzemdir. 

Ülkemizdeki nihai enerji tüketimi 1990 yılında 42,2 Mtep iken, 2017 yılında 111,7 Mtep'e yükselmiştir. Sanayi sektörü ve binalar en fazla enerji tüketen sektörlerdir. Bu alanda emisyonu azaltmayı hedefleyen uygulamalar ise şu şekilde:

  • Binalarda A+'dan yüksek enerji verimli cihazların oranının artırılması.
  • Güçlendirilmiş yalıtım ve enerji verimli pencere gibi uygulamalarla mevcut binaların enerji performansınının iyileştirilmesi.
  • Yüksek verimli ısıtma ve soğutma sistemlerinin %30’dan az olmamak şartıyla yaygınlaştırılması.

Ulaştırma sektöründe emisyon oranını azaltmak

Enerji tüketiminin yanı sıra ağırlıklı olarak fosil yakıta da ihtiyaca duyan ulaştırma sektörü çevreye ekstra zarar veren bir sektördür. Ancak bu alanda düşük emisyonlu uygulamalar yapmak oldukça zordur; zira ulaştırma sektörü ekonomik büyümenin en önemli alanlarından biridir. Yolcu ve yük taşımacılığının büyük çoğunluğunun karayolu ile sağlandığı Türkiye gibi ülkelerde ise bu uygulamaların gerçekleştirilmesi daha da zorlaşır. Ancak yine de ülkemizde emisyon oranını azaltmayı hedefleyen birtakım senaryolar mevcuttur:

  • Şehirlerarası yolcu taşımacılığında kombine modelinin daha fazla yaygınlaştırılması. 
  • Özellikle kısa mesafe toplu taşımada elektrikli araçların yaygınlaştırılması.
  • Şehir içi ulaşımda toplu taşımanın güçlendirilmesi.
  • Bisiklet kullanım oranının artırılması. Otobüs/metro durakları civarında bisiklet yollarının tasarlanması.
  • Hibrit, LPG ve elektrikli araç oranının artırılması, daha fazla yeşil yakıt istasyonunun kurulması.

Atık sektöründeki emisyon oranını azaltmak

TÜİK verilerine göre, Türkiye'de kentsel atık (KKA) miktarı 2018 yılında 32,2 milyon tona ulaşmıştır. Ülkemiz, atık yönetiminde hâlâ büyük ölçüde düzenli depolama alanlarına bağımlıdır. 2018 yılında, ele geçirilen KKA miktarının yaklaşık %67,2'si düzenli depolama alanlarına gönerilmişken, %20,2’si ise belediye çöplükleri veya düzensiz sahalar gibi depolama alanlarına aktarılmıştır. Buna rağmen atıkların geri kazanım oranında iyileşme sağlanmıştır. 

2015 yılında Türkiye, Hedeflenen Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı'yı (INDC), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) sekreterliğine sunarak, emisyon seviyelerinde %21 oranında artıştan azaltım hedefini belirtmiştir. Türkiye’nin INDC’sinde, atık sektörü için uygulanan emisyon azaltımı uygulamarı ise şöyle:

  • Katı atıkların, düzenli olarak depolama sahalarına gönderilmesi.
  • Geri dönüşüm, ileri dönüşüm, yeniden kullanım gibi süreçlerle elde edilen ikincil hammaddelerin enerji kaynağı olarak kullanılması.
  • Biyolojik kurutma, kompostlama, yakma gibi yöntemlerle atıklardan enerji elde edilmesi.
  • Düzenli ve düzensiz atık depolama sahalarından metan geri kazanımı.
  • Endüstriyel atıkların farklı endüstriyel sektörlerlerde alternatif hammadde veya yakıt olarak kullanılması.
  • Düzensiz atık depolama alanlarının rehabilitasyonu ve atıkların düzenli alanlarda depolanmasının sağlanması.

Özetle, bugün itibarıyla farklı sektörlerde Türkiye’de emisyon azaltımı çalışmaları devam etmekte ancak daha geniş kapsamlı, artırılmış uygulamalara hâlâ ihtiyaç duyulmaktadır. 

Kaynak: http://www.lowcarbonturkey.org/wp-content/uploads/2021/02/LCDTR_-Activity-4.2.1_TR.pdf