Kuraklık ve Çölleşme: Ne Kadar Ciddi? Günlük Hayatı Nasıl Etkiliyor?
17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü ne ifade ediyor? Su kıtlığına karşı ne durumdayız?
Toprak gıda ihtiyacımıza yanıt veren, besinlerimizi geri dönüştüren, canlılara yuva olan kısacası bir bütün olarak bize yaşam vadeden temel kaynağımız. Fakat bu kaynağımız senelerdir iklim krizinin en yıkıcı etkileriyle karşı karşıya. Kuraklık ve çölleşme dünyanın birçok yerinde hızla artıyor. Uzmanlar kuraklıkların 2050 yılına kadar dünya nüfusunun dörtte üçünü etkileyebileceğini ifade ediyor. Peki bu tehlikeli gidişata nasıl dur diyeceğiz?
Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü de dünyadaki su kıtlığına karşı başlatılan bir farkındalık girişimi. Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin imzalandığı 17 Haziran 1994’ten beri konuya dikkat çeken çok sayıda etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Bu yıl İspanya’da gerçekleşecek olan etkinliklerin teması ise "Kuraklıktan beraberce çıkmak" olarak belirlendi. Peki kuraklığın günümüzde ulaştığı boyutlar neler? Hangi etkiler bizi su kıtlığına sürüklüyor? Geleceğimizi tehdit eden çölleşme felaketinden nasıl kurtuluruz? Gelin şimdi bu konular hakkındaki bilgilerimizi tazeleyelim.
Kuraklık ve çölleşmede hangi noktadayız?
Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’ne göre kuraklığın sıklığı ve şiddeti 2000 yılından bu yana %29 oranında artmış görünüyor. Her yıl kuraklıktan etkilenen kişilerin sayısı tahmini olarak 55 milyona ulaşmış durumda. Öngörülen bilgilere göre 2050 yılına kadar, kurak alanlar tüm arazilerin yüzde 60'ına kadar yayılabilir ve dünya nüfusunun tahmini dörtte üçü şiddetli su kıtlığı ile karşı karşıya kalabilir.
Ülkemizde de durum pek iç açıcı değil. Kurak, yarı kurak ve yarı nemli alanlara sahip coğrafyamızın ortalama dörtte biri yüksek çölleşme riski altında. Dahası, gıda ihtiyacımız için hayati öneme sahip olan tarım alanlarının %26,25’i ve mera alanlarının %34,56’sı yüksek çölleşme tehdidiyle baş başa.
Yaşamsal kaynağımız, toprak bugün küresel çapta büyük bir tehlikenin eşiğinde ve bizler eğer bir geleceğimiz olmasını istiyorsak zaman kaybetmeden yapıcı çözümler ortaya koymalıyız.
Bizi bekleyen tehlikeler neler?
Bizi çölleşmeye götüren gidişatı durduramazsak birçok olumsuz etkiyi hissetmemiz kaçınılmaz. Bunlardan ilki tabii ki gıda üretimindeki tehlikeler. Tarım arazilerinin kullanılamayacak duruma gelmesi, gıda fiyatlarında aşırı artışa ve gıdaya erişim sıkıntılarının yaşanmasına sebep olabilir. Besin kaynaklarından mahrum kalan kişilerin sayısı arttıkça dünya üzerindeki eşitsizlik daha da derinleştirebilir. Yaşanan bu gelişmeler ekonomik istikrarın bozulması, işsizlik, yoksulluk, savaş, göç gibi pek çok toplumsal soruna davetiye çıkarabilir. Gıda ihtiyacımızın %95’ini topraktan karşıladığımızı düşününce bizi bekleyen riskleri tahmin etmek pek de güç değil.
Ne yapabiliriz?
Araştırmalar gösteriyor ki bugün yeryüzündeki çölleşme ve kuraklık felaketlerinin çoğu insanlığın faaliyetleriyle doğru orantılı. Diğer bir deyişle insan etkinliklerinin doğada yarattığı tahribatın bir sonucu. Günümüzün en önemli sorunlarından biri haline gelen su kıtlığına dikkat çekmek ve mücadeleyi sürdürmek ise yalnızca 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde değil her yeni günde önemli. Bunun için Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları bize gayet net bir yol haritası sunuyor aslında. Dünyadaki sıcaklık artışını 1.5 derecede tutarak sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar yarı yarıya azaltmamız, 2050 yılında ise tamamen sıfırlamamız gerekiyor.
Zorlu Holding olarak biz de önümüze konan karanlık tabloya Akıllı Hayat 2030 stratejimizle yanıt veriyor, insan odaklı ekosistemler ve yenileyici iş modellerimiz doğrultusunda sürdürülebilir çözümler üretiyoruz. Özellikle de endüstride su israfını önlemenin kuraklıkla mücadele açısından kilit önem taşıdığını biliyor, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmek için çalışıyoruz. Bu kapsamda 2018 yılında grup şirketlerimizden Korteks’te Su Verimliliği Projesi’ni hayata geçirdik. İleri teknik ve teknolojilerin kullanıldığı özel bir tesiste atık suları arıtarak toplamda 16 bin insanın içme suyundan tasarruf sağladık. Bugün aynı inanç ve kararlılıkla çalışıyor, yenileyici iş modellerimizle 2030’a kadar Kapsam 1-2’de, 2050’ye kadar tüm değer zincirinde net sıfır emisyona ulaşmayı hedefliyoruz. Atıklarımızı ise 2030'a kadar %50 azaltmayı, 2050'ye kadar sıfır atık noktasına gelmeyi amaçlıyoruz. 2030’a kadar stratejik tedarikçilerimiz kapsamında %100 sürdürülebilir bir tedarik zincirine sahip olmak ve 2030'a kadar kullanılan suyun %50'sini, 2050'ye kadar %100'ünü geri kazanmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. . Çünkü biliyoruz ki dünya üzerindeki yaşamı sürdürmenin yolu suyu, toprağı, doğayı el birliğiyle korumaktan geçiyor ve ancak #BirlikteysekBirGeleceğimizVar!