Sürdürülebilirliğin Bir Sonraki Adımı Ne Olmalı?
Sürdürülebilirlik kavramına bir de iş dünyasının, kurumların ve markaların perspektifinden bakalım. Ekolojik, sosyal ve yönetsel sorunlar, kısacası sürdürülebilirlik ile ilgili krizler işin doğasını farklı açılardan etkiliyor: Üretim bölgelerinde iklime bağlı değişiklikler veya kaynaklarla ilgili anlaşmazlıklar hammadde tedarikini zorlaştırıyor. Yine iklim krizi nedeniyle üretim ve dağıtım ağlarında fiziksel hasarlar yaşanıyor. Doğal afetler operasyonları durma noktasına getirebiliyor. İşletme maliyetleri artıyor. Daha güçlü çevre düzenlemeleri yürürlüğe giriyor. Bir yandan da bireyler ve ülkeler gibi kurumların da ekolojik ayak izleri var. Kaynakları ne kadar tüketiyor ve ne kadar atık üretiyorlar, bunun ne kadarını geri kazanabiliyorlar? Ne kadar kapsayıcılar, çeşitliliğe ne kadar önem veriyorlar? Toplum artık ürün ve hizmetler kadar bu öğelerle de ilgileniyor.
Geldiğimiz noktada kurumların yanı sıra start-up’lardan da bu sorunlara yaratıcı, sürdürülebilir ve kapsayıcı çözümler bulması, dünyaya katma değer sunması bekleniyor. Üstelik aksiyon almak için zaman daralıyor. Evet, pek çok kurum gelecek için dönüşüme geçiyor; bu doğrultuda stratejiler belirlendi, durum raporları hazırlandı, hedefler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile hizalandı. Yeni bir sistem yaratmak ve iş modellerini sürdürülebilirliğin farklı boyutlarını göz önüne alarak yeniden tasarlamak gerektiğini biliyoruz. Peki sırada ne var? Bir sonraki adıma geçmek için ne yapmalı? Ne tarz yaklaşımlar ön plana çıkarılabilir?
İşte bu soruların yanıtlarını Zorlu Holding olarak destek verdiğimiz, Harvard Business Review (HBR) Türkiye’nin iş birliğinde gerçekleştirdiğimiz ‘Sürdürülebilirlik: Bir Sonraki Adımda Ne Var?’ etkinliğinde aradık. İş ve finans dünyasından temsilcilerin, fikir önderlerinin, sosyal girişimcilerin ve akademisyenlerin eşliğinde sürdürülebilirliği bütüncül bir yaklaşımla inceledik. Geleceği kurguladığımız etkinlikten akılda kalan noktaları da sizler için özetledik.
Sistemsel dönüşüm ivme kazanıyor
‘HBR Perspektifi’ni anlattığı oturumla zirvenin açılışını yapan HBR Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan, öncelikli küresel risklerin sıralandığı mevcut tabloyu gözler önüne serdi. Çevre ve iklime dair kaygıların baskın olduğu bu listedeki başlıklar şöyle sıralanıyor: İklim eylemsizliği, aşırı hava koşulları, biyoçeşitlilik kaybı, sosyal uyum erozyonu, geçim krizi, salgın hastalıklar, insan kaynaklı çevre tahribatı, doğal kaynaklar krizi, borç krizi ve jeoekonomik çatışmalar. Tüm bu riskler iç içe geçerken elbette engelleyici etkilerin yanı sıra dönüştürücü etkiler de taşıyor.
İş dünyasının tekrar doğayla bütünleşmesi gerektiğini vurgulayan Turan, bu konuya nasıl yaklaşılması gerektiğini de şöyle özetledi; “Bizim şirketimizin varlık nedeni ne? Ekonomik anlamda nasıl bir değer yaratabiliyoruz? Yetkinlerimiz ne? Bizden ne bekleniyor? Bu soruların cevabını kesişim kümesinden yakaladığımız ve paylaşılabilir bir vizyona dönüştürmeye başladığımız noktada amacın gücünü hissetmeye başlıyoruz. Bu güçle birlikte ekonomileri, finansal sistemleri dönüştürmeye başlıyoruz. Regülatörleri buna daha yatkın hale getirmeye yönelik ciddi adımlar atıyoruz. Hayal ettiğimiz sistemsel dönüşümü ivmelendiriyoruz.”
Net sıfır hedefi için nasıl aksiyon almalı?
Pek çok şirketin iklim kriziyle mücadele için bir ajanda benimsediğini biliyoruz. Yeşil teknolojiler (ki beklediğimizden hızlı ilerliyor) ve inovasyon bu yolda önemli bir role sahip. Peki veriler bize ne söylüyor? ‘Sistem Dönüşümü’ başlıklı oturumda BCG İstanbul Proje Lideri Elif Seçgin, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ile birlikte yayınladıkları ‘CEO’lar İçin İklim Avantajı ve Net Sıfır Rehberi’nden kesitler paylaştı. Buna göre;
- Kurumsal net sıfır emisyon taahhütleri ivme kazanarak artıyor. Dünya üzerinde 10 binden fazla şirket emisyon datasını açıkça iletiyor. Bunların yaklaşık 3 bini emisyon azaltmak üzere taahhüt verdi. Bu sayı 2017’de 900’ün altındaydı. 2 binden fazla şirket bilim temelli hedefler koydu, ki bu oran da son beş yılda 10 katına çıktı.
- Ancak kurumsal aksiyon planları yeterli değil. Global şirketlerin yüzde 60’ından fazlasında ya emisyon raporlaması bile yok ya da oldukça kısıtlı. Şirketlerin sadece yüzde 20’si tüm değer zinciri emisyonlarını raporluyor.
- Şirketlerin sadece yüzde 9’u emisyonlarını yüzde 4 veya üzerinde bir oranla azaltmaya başladı. Yüzde 4 sihirli bir oran çünkü bu, 1,5 derece hedefi için ihtiyacımız olan düzenli azalma miktarı.
Seçgin’e göre kurumsal şirketler net sıfır hedefi için aksiyonlarını şu dört ana başlıkta şekillendirmeli: Strateji (ayak izini ölçmek ve raporlamak, net sıfır iş modeli tanımlamak, karbon azaltma stratejisini belirlemek, öncü ve gerçekçi hedefler koymak), Operasyon (operasyonları ve tedarik zincirini karbonsuzlaştırmak, fiziksel dayanıklılık oluşturmak), Portföy yönetimi (portföyü karbonsuzlaştırmak, yeşil büyüme ve inovasyonu desteklemek) ve Organizasyon (radikal ölçüde şeffaf olmak, organizasyonu net sıfır için harekete geçirmek, yetenekleri güçlendirmek, dönüşümü finanse etmek, ekosistemi harekete geçirmek).
Bu alanda ilk adımı atan şirketler önemli bir rekabet avantajı elde edecek. İşe alım ve tutundurmada pozitif etki, satışlarda büyüme, yeni iş alanları, maliyet kazancı, daha az regülasyon riski, daha ucuz ve hızlı finansman, daha yüksek değerlemeye erişim gibi…
Gelecekte hangi projeler finansman bulacak?
Markalarla şirketlerin ön plana çıkacağı bu yapıyı güçlendirmek ve sistem dönüşümünü hızlandırmak istiyorsak yatırım ve finans boyutunu da göz önünde bulundurmalıyız. Çünkü burada ortaya konan performans önemli bir kaldıraç etkisi yaratabilir ve bütün resmi değiştirebilir. Sürdürülebilirlik alanında atılması gereken adımlar ve fark yaratması beklenen çözüm önerileri için finansman desteği veren bir kurum da var: EBRD (Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası).
Konunun ‘Yatırım-Finansman Boyutu’nu ele aldığımız oturumda da EBRD Ülke Başkan Vekili Şule Kılıç konuğumuzdu. Kılıç, öncelikle sürdürülebilir kalkınma kavramının çerçevesini çizdi: “Ekonomik büyümeyi sağlarken çevreyi koruyarak, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak. Sosyal içermeyi (kadını-genci-bütün bölgeleri-ülkeleri) önemsemek; eşit ortamlar ve sağlıklı toplumlar yaratmak.”
Bu doğrultuda belirlenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na uyum konusunda Türkiye’nin 163 ülke arasında 71. sırada bulunduğunu belirten Kılıç, “Daha atılacak çok adım var” mesajını verdi. Ancak karamsar bir tablo çizmeyen Kılıç, özellikle enerji verimliliği, yeşil enerji ve atık alanlarına yatırım yaptıklarını belirtti; “Türkiye en büyük faaliyet alanlarımızdan biri; 15 ,5 milyar euronun üzerinde yatırımımız var, portföyümüz de 7,5 milyar euronun üzerinde. Biz 38 farklı ülkede faaliyet gösteriyoruz ve Türkiye dinamik özel sektörüyle bu ülkeler arasında en ön sırada yer alıyor. Özel sektör geride kaldığımız noktalarda ön sıralara geçmek için ciddi adımlar atıyor.”
Kılıç, EBRD’nin daha iyi bir dünya için nasıl aksiyon alacağını ise şöyle açıkladı: “Bankamız 2023 itibarıyla artık Paris İklim Anlaşması ile uyumlu olmayan hiçbir projeye finansman vermeyecek. Bundan sonra verdiğimiz her 100 liranın 50 lirası yeşil, yani iklim değişikliğine karşı alınacak tedbirlerle uyumlu projeler olmak zorunda.”
Tüketiciler artık oyunu değiştiriyor
Tüketicileri oyuna dahil etmemek mümkün mü? Elbette değil çünkü aslında bir tüketici yaptığı her alışverişle bir tercih ortaya koyuyor. Ne kadar talepte bulunursa, doğa dostu olup çevresini harekete geçirirse değişiklik de o kadar mümkün. Peki tüketiciler sürdürülebilirliğe nasıl yaklaşıyor? ‘Sürdürülebilirliğin Tüketici Boyutu – Rakamlarla’ başlıklı oturumumuzda FutureBright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula bize öncelikle mevcut tabloyu sundu:
- Covid salgını öncesi sürdürülebilirlik kavramına ilgi yüzde 1,5 iken sonrasında bu oran yüzde 43’e çıktı. Daha sonra Türkiye çapında orman yangınları yaşadık ve bu oran yüzde 70’leri geçti.
- Halkın yüzde 30’una göre en önemli sürdürülebilirlik meselesi su, çünkü gıda devamlılığını ve elektriği etkiliyor. İkinci olarak yüzde 21’lik bir kitle ‘gıda kıtlığı ve çölleşme’ diyor. Üçüncü sırada tarım alanlarının yok olması geliyor.
- Tüketiciye göre sürdürülebilirlikten devlet sorumlu, ikinci sırada ise vatandaşlar geliyor. “Markalar yeterinde sorumluluk alıyor mu?” sorusuna sadece yüzde 19 olumlu yanıt veriyor. Kısacası pazarlama ve markalar güven telkin edebilmiş değil.
“Artık bu bir romantizm olmaktan çıktı, ciddi bir mesele” diyen Abdula’ya göre ‘mış gibi yapma’ dönemi de geride kaldı. Abdula, bunu şöyle özetledi; “Alttan bir talep olmadığı için daha önce (sürdürülebilirlik çalışmaları) iletişim düzeyinde, kurumsal iletişim kavramı gibi yapılmış. Artık markaların tüketicisini ikna etmesini bekliyoruz. Üstelik bu hayli finansal bir duruma döndü. Şimdi satışı etkiliyor ama yarın kredileri etkileyecek; bankalar sürdürülebilirlik raporu isteyecek, buna göre bir faiz oranı çıkacak ve eğer bizim bir raporumuz yoksa emin olun ki o faiz oranı yükselecek.”
İşin bir de global boyutuna dikkat çeken Abdula, Covid etkisinin tamamen geçmesiyle birlikte 100 trilyon dolar gibi devasa miktardaki durağan paranın (idle cash) kendine proje aramaya başlayacağını, ancak bunun için 1,5 gezegene daha ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Dolayısıyla sürdürülebilirlik-kârlılık ilişkisinin yeniden konuşulacağını öngören Abdula, “Şirketler sorumlu kârlılık politikalarına geçmek durumunda kalacak” diye konuştu.
Tüketici-marka ilişkisi yeni dünyada değişim gösteriyor
Sürdürülebilirlik yolculuğunda bir de tüketicilerin markalarla, ilham veren girişimlerle teması var; dahası girişimlerin kurumlarla iş birliği var… Bu kapsamda kolektif bir çabayla farkındalık yaratmak ve bunu aksiyona dönüştürmek bir sonraki odağımızdı. Serdar Turan moderatörlüğündeki ‘Sürdürülebilirliğin Tüketici Boyutu – Deneyim Perspektifi’ oturumunda Vestel Pazarlama İletişim ve Perakende Pazarlama Grup Müdürü Feza Turunçoğlu ile Zorlu Holding olarak imece programı kapsamında desteklediğimiz Ecording’in Kurucusu Mert Karslıoğlu’nu ağırladık.
Önce Vestel ile başlayalım. “Zorlu Holding olarak tüm faaliyetlerimizi dört yıldır Akıllı Hayat 2030 stratejisi altında geçekleştiriyoruz. Sürdürülebilir iş modelleri, ürün, hizmet ve projeler üretmek için çalışıyoruz” diyen Feza Turunçoğlu; Vestel çatısı altındaki geliştirilen inovatif, akıllı, erişilebilir ve doğa dostu çözümleri şöyle sıraladı:
- Net sıfır emisyon modeline geçişte öncü bir markayız. 2050’ye kadar önce kendi operasyonlarımızda sonra değer zinciri yaratan iş ortaklıklarımızda net sıfır emisyon hedefine ulaşmayı kendimize uzun vadeli stratejik hedef olarak koyduk.
- 2021’de fabrikalardaki enerji verimliliği çalışmalarıyla 3811 ton karbon emisyonunun önüne geçtik.
- Yenilenebilir enerji yatırımlarımızı artırmayı planlıyoruz, yağmur suyu toplama ve suyu geri kazanma projelerine fabrika odağında hız verdik.
- Ürün kaynaklı çevresel etkileri azaltmak için döngüsel ekonomi kapsamında ürün yenileme, arızalı malzeme onarımı ve geri kazanımı yapıyoruz. 2021’de 72 bin 500 ürünü yeniledik, yeniden ekonomiye kazandırdık.
- Vestel City içindeki tüm ofislerde sıfır atık sistemine geçtik. Türkiye’de satılan tüm beyaz eşya ürünlerinin dış kutu ambalajları yüzde 100 geri dönüşümlü. 2021’de 19 bin 791 ton geri dönüştürülmüş karton kullanarak 336 bin 441 ağacın kesilmesini engelledik.
- İş Dünyası Plastik Girişimi imzacısı bir şirket olarak 2021 yılı taahhütlerini aştık ve toplam 5.337,5 ton işlenmemiş plastik kullanımının önüne geçtik.
- Bireylerin ürünlerdeki karbon ayak izini azaltmak ve israfı önlemek için ‘Evsel Dönüşüm Projesi’ni başlattık. Ömrünü tamamlamış elektronik aletlerin yeniden kazanımına aracılık ediyoruz. Markası ve hacmi ne olursa olsun tüm elektronik ürünleri tüketicilerin evlerinden ücretsiz alıyoruz. (vestel.com.tr adresinden ya da Whatsapp çağrı hattından randevu oluşturulabiliyor). Bu ürünlerden elde ettiğimiz geri dönüşüm bedelini doğal yaşamı koruma çabalarına destek olmak amacıyla ilgili bir sivil toplum kuruluşuna bağışlıyoruz. Ecording de bu kurumlardan bir tanesi.
ecording, küresel iklim krizine karşı sürdürülebilir ve inovatif çevre teknolojileri geliştiren bir sosyal girişim. ecoDrone’lar ile ağaçlandırılması ve biyoçeşitliliğin artırılması gereken, erişilmesi güç alanlara havadan tohum topları bırakıyor. Üstelik ecoDrone’lar geliştirilirken doğadan ilham alınmış. Ağaçlardan düşen kozalakları, yayılan tohumları tüm dünyaya taşıyan kuşların davranışı taklit edilmiş. Şimdiye kadar 9 milyondan fazla tohum topu toprakla buluşturulmuş. Üstelik bu tohum topları takip edilebiliyor.
Mert Karslıoğlu, “2019’da imece’nin üçüncü destek programında destek alan girişimlerden bir tanesiyiz. Zorlu Holding iş modelinin kuvvetlenmesi, çalışmalarımızın takibi sürecinde de doğrudan iletişim kurduğumuz markalardan biri. Dönüştürmeye çalıştığımız şeyle çok uyumlu. Günlük hayatta yaptığımız her bir eylem, geri dönüştürülebilir her bir atık için bir tohum topu atışı gerçekleştiriyoruz” dedi.
Çoklu etki yaratmak istediklerini belirten Karslıoğlu, bunu şöyle açıkladı; “Atılan tohum toplarını ekim sahalarımıza yakın bölgelerde yaşayan, iklim krizi kaynaklı dezavantaj yaşayan kadınlarla beraber üretiyoruz. Hem dünyanın karbon ayak izini azaltmak konusunda fayda yaratıyoruz hem de kadınlara istihdam sağlıyoruz. Ayrıca ormanlaştırmayla alakalı teknolojilerin gelişmesine katkı sunuyoruz.”
Kritik eşik olan 1,5 dereceye dikkat çeken Karslıoğlu, “İklim krizinin olumsuz etkileri, hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Ancak bugünden harekete geçersek 2030’da sıcaklık artışını 1,5 derecede sabit tutabiliriz. ecording olarak paydaşlarımızla birlikte doğayla uyumlu, etkili ve inovatif değişimler yaratmayı amaçlıyoruz. Bu kapsamda HBR ev sahipliğinde sürdürülebilirlik alanında çalışan kişilerle bir araya gelmek, geleceğimizi ve daha yaşanabilir bir dünya için atabileceğimiz adımları konuşmak çok değerliydi. Başta HBR Türkiye ekibi olmak üzere etkinliğe katılan, sürdürülebilirliği hayatının merkezine almış kişilere çok teşekkür ederiz. Yarınlarımız için bugünden attığımız her adım çok kıymetli” diye konuştu.
Enerjimizi nasıl kullanacağız?
Özellikle net sıfır emisyona gitmek istediğimiz bir ekonomide işin enerji boyutu çok kritik. ‘Sırada Ne Var?’ başlıklı oturumumuzda bu nedenle sistemlerin enerji ekseninde dönüşümünü masaya yatırdık. HBR Türkiye Yazı İşleri Müdürü Beliz Kudat moderatörlüğünde gerçekleşen bu oturumda Kadir Has Üniversitesi Enerji ve Sürdürülebilir Kalkınma Uygulama ve Araştırma Merkezi (CESD) Müdürü Prof. Dr. Volkan Ediger ile Good4Trust Kurucusu ve Kışkırtıcısı Dr. Uygar Özesmi görüşlerini paylaştı.
Enerji kullanımı açısından sektörleri endüstriyel (yüzde 50-60), taşımacılık (yüzde 25-30), konutlar (yüzde 13) ve ticari (yüzde 7) olarak sıralayan Özesmi, sistem dönüşümü için tüm bu sektörlerin değişmesi gerektiğini belirtti. Aslında elektrifikasyon ve biyoyakıt kullanımı (bunlardan biri yeşil hidrojen) ile bu dönüşümün başladığına dikkat çeken Özesmi, bundan sonraki adımı ise şöyle açıkladı: “Ancak bu, mevcut sistemi koruyarak enerjiyi kullanma biçimimizi yenilenebilir hale getirmekten ibaret. Gerçek anlamıyla dönüşümden bahsediyorsak merkezi enerji sistemlerimizi dağıtık enerji sistemlerine dönüştürmeliyiz. Bu şu demek: Büyük büyük santraller yerine ülke ve şehir geneline yayılmış şebekeler vasıtasıyla yenilenebilir enerji dağıtımı. Öncelikli olarak enerjiyi yerelde kullanan, akıllı şebekelerle kullanım-üretim arasındaki dengeyi gözeterek dağıtım yapan bir enerji sistemi. Bu aynı zamanda enerjinin demokratikleşmesi demek.”
Bu dönüşümde bireylere düşen rolü enerji kullanımını küçültmek ve türetim ekonomisine (kullanılan enerjiyi güneş paneli gibi yenilenebilir kaynaklardan üretmek) geçmek şeklinde özetleyen Özesmi, şirketlere şu mesajı verdi: “Artık şirketlerin de aktivist olma zamanı geldi. Birlikte küçülmeliyiz, hammadde kullanımını düşürmeliyiz.”
Volkan Ediger ise fosil yakıt kullanımını aşamalı olarak sonlandırma yönündeki küresel hedefin erişilebilirliğini sorguladı. Ediger’e göre bu çok mümkün değil ve nedeni şöyle; “Yenilenebilir enerji kaynaklarında bazı sorunlar var. Bunun en başında da iki önemli limit geliyor: Rüzgâr enerjisindeki verimliliği kullanma oranı maksimum yüzde 59,3’tür. Bugünkü derecelerin yüzde 45’e kadar çıktığını görüyoruz. Yani rüzgârdan kullanabileceğimiz maksimum limite erişmek için çok fazla marjımız kalmadı. Güneşte durum ne diye bakarsak, güneş enerjisinin elektrik enerjisine çevrilebilmesi için maksimum limit yüzde 33. Günümüzün verimliliği 25-26 düzeyinde. Yani verimliliği artırarak ulaşabileceğimiz kazanç çok fazla değil.”
Ediger, yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçiş sağlanana kadar doğalgaz ve nükleer enerjinin (belli koşulları sağlamak şartıyla) destek yakıtı olarak kullanılabileceği konusunda uzmanların ve politika yapıcıların hemfikir olduğunu vurguladı.
‘Önceliğimiz insan ve toplum’
Peş peşe sürdürülebilirlik zirveleri yapılıyor. Kurumlar çevreyi, toplumu ve yönetsel boyutları iş stratejilerine entegre etme çabalarını artırıyor. Bir yanda taahhütler bir yanda eylemler… Oysa ölçemediğimizi değiştiremiyoruz. ‘Sürdürülebilirlik ve ESG Boyutu’ başlıklı son oturumumuzda da somut adımlara ve raporlama standartlarına değindik. Konuğumuz YTÜ Finans, Kurumsal Yönetim, Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi (CFGS) Kurucu Direktörü ve ERTA Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güler Aras idi.
‘Taahhüt ve eylem paradoksu’ yaşandığına dikkat çeken Aras, bu nedenle 2030 ve 2050 hedeflerinin çok uzağında olduğumuzu belirtti. Aras, “Etkili net sıfır programını tanımlamak ilk hedef. Bu hedeflerin hayata geçirilmesini sağlayacak ayrıntılı yol haritalarına ihtiyaç var. Taahhütler stratejilerle desteklenmeli ve gerekli finansal kaynaklar oluşturulmalı” diye konuştu.
İlerleyişi görmek, şirketlerin ne kadar sorumlu yönetim anlayışı benimsediğini ölçmek ise raporlarla mümkün. Aras, geleceğin küresel raporlama standardının temel unsurlarını şöyle özetledi:
- Kâr maksimizasyonu paradigmasının yetersizliğini ortaya koyan,
- Kurumların kaynaklarıyla birlikte ilişkilerini de içeren,
- Çoklu sermaye öğelerinin tümüne (doğal, insan, fikri, sosyal ve yönetsel, finansal sermaye) ilişkin açıklama sunan,
- Kurumsal değer kavramının giderek vurgulandığı bir raporlama sistemi göreceğiz.
Hem “Sürdürülebilirlikte bundan sonraki adım ne olur?” sorusuna genel bir yanıt veren hem de zirvenin kapanışını yapan Güler Aras, şu ifadeleri kullandı: “Somut aksiyonlarla uygulamaya geçmek gerektiğinden eminiz. Önceliğimiz insan ve toplum olacak. İnsanın farkında, sorumlu ve duyarlı olması için; davranışların bu anlamda şekillenmesi için çabalamalıyız. Bu en önemli önceliğimiz. Aksi halde her şey mevzuatın getirdiği zorunlulukla, kurumların ve ülkelerin ekonomik çıkarlarının zorlamasıyla şekilsel olarak yapılmaya muhtaç olacak. Dönüşüm, insanın ve toplumun değişimiyle yukarı seviyelere taşınacak.”