Sürdürülebilir Kalkınma ve Dünya Nüfusu Arasında Nasıl Bir İlişki Var?

Nüfus sürdürülebilirliği nasıl etkiliyor?

Sürdürülebilir Kalkınma ve Dünya Nüfusu Arasında Nasıl Bir İlişki Var?

Ekonomik kalkınma söz konusu olduğunda, nüfus artışı ve planlaması, her zaman ana faktör olarak karşımıza çıkar. 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü vesilesiyle, kalkınmanın temel unsuru olan nüfus sorununun sürdürülebilir kalkınmayla nasıl bir ilişkisi olduğuna kısaca bakmak istedik.

Nüfus artışı, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında ilerleyen teknoloji ve sanayiyle birlikte küresel bir sorun haline gelmiştir. İş alanlarının köyden şehre kaymasıyla birlikte bu artış daha da hızlanmış ve plansız, sağlıksız şehirleşme doğmuştur. Köyden kente göçün bu denli hızlı artışı, şehirlerdeki altyapı sistemlerinin yetersizliğine neden olmuştur. Denetimsiz sanayileşme, plansız kentleşme, bölgesel savaşlar, tarım alanlarında bilinçsiz kimyasal ilaç kullanımları gibi nüfus artışına bağlanan insan faktörlü çevresel nedenler, devasa boyutlarda kirliliğe yol açmıştır.

Sürdürülebilir kalkınmanın temel amaçlarından biri, nüfus artışını kontrol altına almaktır. Zira nüfusun artmasıyla birlikte doğal kaynaklara daha fazla ihtiyaç duyulmuş, tarımsal ve endüstriyel üretim oranlarında aşırı yükselme yaşanmış ve bu da doğanın insan faaliyetleri ile ortaya çıkan olumsuz çevresel etkileri giderme gücünün %40 oranında aşılmasına neden olmuş; Dünya, kaldıramayacağı kadar insan faaliyetiyle karşı karşıya kalmıştır.

Peki nüfus artışı bugün ne durumda? 11 Temmuz Dünya nüfus günü vesilesiyle günümüzdeki nüfus sorununa bakalım.

Dünya nüfus eğilimleri

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) son verilerine göre 2011’de 7 milyara ulaşan dünya nüfusunun, 2030’da 8,5 milyara, 2050’de 9,7 milyara, 2100’de ise 10,9 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Verilere göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yaklaşık %66’sı şehirlerlerde yaşamını sürdürecek ve bu durum sürdürülebilirliğe büyük oranda zarar verecek.

Türkiye’de durum nasıl?

İçişleri Bakanlığının 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü’nde yayınladığı verilere göre, Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verilerinden bağımsız olarak, Adres Kayıt Sistemi esas alınarak hazırlanan nüfus haritasına göre; illere göre nüfus dağılımında, en yoğun nüfuslu il 14.820.355 kişinin yaşadığı İstanbul. İstanbul'u, 5.452.320 nüfus ile Ankara, 4.308.112 nüfus ile İzmir, 3.060.177 nüfus ile Bursa, 2.442.488 nüfus ile Antalya izliyor.

Türkiye'nin en az nüfusa sahip illeri arasında 78.324 ile Bayburt, 88.534 ile Tunceli, 94.586 ile Ardahan ve 138.632 ile Kilis yer alıyor. Buradan da görüyoruz ki yoğun kentleşmenin yer aldığı iller, nüfus artışında ilk sıraları alıyor. Yine bu verilere göre, 80 yaş ve üstü nüfusun en yüksek olduğu bölge 429.781 kişi ile Marmara. Onu 267.637 kişi ile Ege, 264.426 kişi ile İç Anadolu, 244.535 kişi ile Karadeniz, 185.443 kişi ile Akdeniz, 97.588 kişi ile Doğu Anadolu bölgeleri takip ediyor. En yüksek genç nüfus sıralamasında ise 6.076.943 kişi ile yine Marmara başı çekiyor.

COVID-19 salgınının dünya nüfusu üzerinde çeşitli etkilerinin olduğunu vurgulayan UNFPA, özellikle sağlık sistemlerinin yeterli olmadığı ülkelerde doğum oranlarından önemli değişiklikler olduğunu açıkladı. Bu amaçla, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA, 2021 Dünya Nüfus Günü temasını “Yanıt; haklar ve seçimler. İster artış, ister düşüş yaşansın; değişen doğurganlık oranlarının çözümü, herkes için üreme sağlığı ve haklarına öncelik vermek” olarak duyurdu.

Sonuç olarak, sürdürülebilir kalkınma özelinde evrensel bir planlama yapmak, bireylerin ve gelecek nesillerin gereksinimlerini sürdürülebilir bir şekilde ele almak için Dünya’da kaç kişinin yaşadığını, kaç yaşında olduklarını ve onlardan sonra kaç kişinin hayata geleceğini ön görerek buna göre yeni bir politika hazırlanması gerekiyor. İstikrarlı bir şekilde tüm ülkeler tarafından bu politikalara uyum sağlandığı zaman, nüfus artışı kontrol altına alınarak, sürdürülebilir kalkınma alanında önemli adımlar atılabilecek.