Afetler Artık ‘Doğal’ Değil: İklim Alarm Veriyor

İklim krizi aşırı hava olaylarını nasıl etkiliyor? İklimle ilgili en kapsamlı raporunu yayımlayan IPCC neler söylüyor? Gelecekte bizi neler bekliyor?

Afetler Artık ‘Doğal’ Değil: İklim Alarm Veriyor

Başlangıçta iklim değişikliği diye adlandırdığımız olgu zaman içinde şiddetlenen etkileriyle dünyanın apayrı noktalarında bir krize, acil durum haline dönüştü. Aşırı ısınan, sera gazı emisyonlarına boğulan bir dünyanın en gözle görülür sonuçlarından biri olağanüstü hava olayları oldu. Kısacası insan kaynaklı faaliyetler sonucu artık afetlerimiz ‘doğal’ olmaktan çıktı, ‘aşırı iklim olayları’ haline geldi.

İklim bilimi konusunda yayınlar yapan İngiltere merkezli Carbon Brief yaşanan tabloyu ortaya koyuyor: 2020’den önceki 20 yıl içerisinde dünya çapında yaşanan 405 aşırı hava olayını mercek altına alan araştırmaya göre, bu olayların yüzde 70’i insan faaliyetleri nedeniyle bu noktaya geldi.

Neler mi oluyor? Örneğin deniz seviyelerinin yükselmesi ve deniz suyu sıcaklıklarındaki değişimler fırtına ve kasırgaların şiddetini artırıyor. Bir yanda sıcak hava dalgalarının görülme sıklığının artması sonucu kuraklıkla boğuşuluyor; öte yanda yoğunluğu artan yağışların tetiklediği sellerle… Sıcaklık ve kuraklık; ormanları, bitki örtüsünü yangınlara karşı savunmasız bırakıyor. Çok daha sık, daha uzun ve yoğun yangınlar meydana geliyor.

Eşi görülmemiş bir değişim

Bilim insanlarının artık bir konuda şüphesi yok: İklim krizi insan etkisiyle çok daha yoğunlaştı, yaygınlaştı ve dahası hızlandı. Tüm dünyanın merakla beklediği, Birleşmiş Milletler’e bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) son raporu da bunu gösterdi. 60’dan fazla ülkeden kendi alanında uzman 234 bilim insanının beş yıllık çalışmaları sonunda hazırlanan rapor, 2013 yılından bu yana iklim değişikliği biliminin en kapsamlı incelemesi olarak kabul ediliyor. 

‘İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli’ başlıklı bu rapor ne mi diyor: İklimi zaman içinde eşi benzeri görülmemiş biçimde değiştirdik ve bazı sonuçlar artık kaçınılmaz oldu. Ama gelecek senaryolarına geçmeden önce nasıl yıkıcı ekolojik ayak izi bıraktığımıza bir bakalım…

  • 1970'den bu yana sıcaklıklar hızla artıyor. Öyle ki son iki bin yıldaki herhangi bir 50 yıllık periyotta böyle bir artış görülmedi. Net bir sayı vermek istersek; 2011-2020 yılları arasında kaydedilen sıcaklıklar, 1850-1900 arasında kaydedilenden 1,09°C daha yüksekti. Son beş yıl ise 1850'den bu yana yaşanan en sıcak dönem olarak tarihe geçti.
  • 2019’da atmosferdeki karbondioksit miktarı, son 2 milyon yıllık zaman dilimindeki herhangi bir dönemden çok daha yüksek oranda gerçekleşti. Karbondioksit kadar zararlı olan metan ve azot oksit emisyonları da arttı, 800 bin yılın en yüksek seviyesine çıktı.
  • Buzulların erimesi sonucu 1901 ile 2018 yılları arasında deniz seviyeleri 20 santimetre yükseldi. Özellikle 1990'lardan bu yana hızlanan bu gelişmeden yüzde 90 oranında insanlar sorumlu.
  • Sıcak hava dalgaları hem arttı hem de yoğunlaştı, soğuk olayların ise sıklığı ve şiddeti azaldı. Mevsim süreleri de değişti. Yaz ayları uzadı, kış ayları kısaldı.

Senaryolara göre kritik eşik aşılıyor

Peki rapor geleceğimiz hakkında neler söylüyor? Ne yazık ki gerçekleştirilen tüm senaryolarda dünya en az 1,5°C ısınıyor. Emisyonların kontrol altına alınması konusunda en iddialı adımların atıldığı senaryoya baktığımızda bile, bu eşik 2040 itibarıyla aşılıyor. Emisyonların azaltılmaması halinde ise çok daha erken bir tarihte gerçekleşebilir. Yine analizlere göre deniz seviyelerinin bu yüzyılın sonunda 2 metreye, 2150’de ise 5 metreye çıkabileceği belirtiliyor. Aşırı yağış olaylarının, tropik fırtınaların, siklon ve kasırgaların sıklaşacağı; ayrıca yüzeye düşen yağış miktarında da bir artış olacağı öngörülüyor. Öte yandan sıcak hava dalgalarının da kuraklığı artıracağı tahmin ediliyor.

Verilerden de anlaşılacağı üzere bu rapor insanlık için kırmızı alarm, son ikaz olarak niteleniyor. Ancak tablonun karamsarlığına karşın bilim insanları ne yapılması gerektiği konusunda kendilerinden son derece eminler: Sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamalıyız. Bunun için de sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar yarı yarıya azaltmamız, 2050 yılında ise tamamen sıfırlamamız gerekiyor. Sürdürülebilir bir gelecek için enerjiden tarıma, sanayiden ulaşıma pek çok sektörü dönüştürmemiz, yaşam tarzımızı kolektif bir şekilde değiştirmemiz gerekiyor. Gezegenin ve bilim insanlarının uyarılarına kulak vermek elimizde!